Gülce Erhan
Ebeveyn Ehliyeti Eğitmeni, Ebeveyn-Çocuk İletişim Koçu
Duygusal Dayanıklılık ve Dijital Ebeveynlik
Ebeveyn ehliyeti eğitimi nedir?
Bu eğitiminin sağlayacağı faydalardan kısaca bahseder misiniz? Anne babaların davranış ve tutumlarına yansımaları nasıl oluyor?
Ebeveyn Ehliyeti Eğitimi Avusturyalı Ebeveyn Derneği Elternwerstatt’ın geliştirmiş olduğu bir Ebeveyn-Çocuk iletişim Eğitimidir. Toplamda 3’er saatlik 4 modülden oluşan bu eğitimi 2016 yılında Türkiye’ye getirip kültürümüze uyarladık. Eğitim öncelikli olarak ebeveynlerde farkındalık yaratmayı amaçlıyor ve bu sayede halihazırda var olan iç güdüleriyle olan bağları güçlendiriliyor. Aynı zamanda eğitim boyunca öğretilen yöntem ve araçlar ile ebeveyn çocuk arasında daha etkili, şefkatli ve samimi bir dil oluşması hedefleniyor.
Eğitim alan ebeveynler, çocuklarına karşı tutumlarının doğuracağı sonuçlar konusunda bilinçleniyor ve bu bilinçle kararlar alıyor. Yaşanan çatışmalar, çatışma yönetimi konusunda verilen yöntemlerle de desteklenip en aza indiriliyor ve aile içersindeki iletişim kuvvetleniyor.
Z kuşağının öncelikli dertleri arasında ; “sabırsızlık ve can sıkıntısına tahammül edememe” gösteriliyor. Oysaki gelecekte güçlü ve başarılı birey olabilimeleri için , duygularini yönetebilme becerisine sahip olmaları gerekiyor.
Maalesef bizim jenerasyonumuzda canımızın sıkılması olağandı çünkü dikkat dağıtmak için yeterli uyaran yoktu. Halbuki Z kuşağı sürekli olarak uyarana maruz kaldığından, durup dinlenecek, sıkılacak fırsatı bulamıyor. Bu durumda fırsatları yaratmak ebeveyn ve eğitmenlere kalıyor.
Bu anlamda uygulanabilecek pek çok yöntem bulunuyor. Aslına bakarsanız bunların hemen hemen hiçbiri yeni değil, sadece sistematize edilmiş şeyler. Bunlardan faydalanılabilir. Bu alanda çok kıymetli uzmanlar var, onların paylaşımlarını takip etmek bile çocuklarımızın sıkılmasının gerekli olduğu konusunda bizleri ikna edip bize gerekli araçları sağlayabilir. Sevgili Azize Şahin’in Sinan Canan’la birlikte yazdığı “Kendimi Keşfediyorum” adlı kitapta çok faydalı egzersizler var. Sıkılmaktan korkmamak gerek, diğer tüm duygular gibi onunla da yüzleşip kucaklaşmak lazım çünkü dediğiniz gibi sıkıntının gelecek hayatta pek çok olumlu getirisi olacaktır.
Çocukta duygusal dayanıklılık rezilyans nedir, nasıl geliştirilir ?
Duygusal dayanıklılık ister yetişkin ister çocukta olsun, travma, trajedi gibi olumsuz durumlar karşısında yılmama, yoluna devam etme becerisi anlamına geliyor. Bunun için de motivasyon çok kıymetli. Bu motivasyonu pek çok hayati kaynaktan elde edebiliyoruz aslında, biraz farkındalık ise işimizi oldukça kolaylaştırıyor. Amaç arayışı, hedef belirleme, amaca yönelik eylemler… Bunlar tüm zamanlarda olduğu gibi günümüzün olumsuz şartlarında da rezilyans için olmazsa olmaz kavramlar. Her şeyden önce yetişkinler çocuklar ile oturup bu kavramlar üzerine konuşabilirler.
Tabi bunun öncesinde mümkünse kapsamlı bir duygu çalışması gerekiyor. Çocuklar duygularının farkında mı, onları anlamladırabiliyor mu ve hatta adlandırabiliyor mu? Kağıt üzerinde bu tarz bir çalışmanın çok kıymetli olduğuna inanıyorum. Ebeveynler çocuklarıyla duygulardan konuşsun, hissedilen duyguları yazsın, çocuk adlandıramıyorsa ona yardımcı olsun ve somutlaştırsın. Hissettiğimiz duyguların farkına varırsak onları kabullenebilir ve daha kolay yönetebiliriz.
Peki biz yetişkinler ne yapacağız bu süreçte? Herkes “ sakin olun” diyor ama evimizin dışı cehennem. Bu kaos ortamı ve belirsizlik içinde kaygılarımızı yönetmekte güçleşiyor.
Açıkçası günler geçtikçe evimizin içi de cehenneme dönmeye başladı. Böylesi bir dönemde kaygı o kadar kabul edilebilir bir duygu ki. Önce kaygılandığımız için kendimizi suçlamayı bırakmalıyız. Bu kadar belirsizlik insan psikolojisi için oldukça zorlayıcı. Sonrasında hemen hemen her zaman olduğu gibi ben ebeveynlere de duygular konusunda çalışmalarını öneriyorum. Hangi duyguları hissediyorlar. Bir kağıda yazsınlar, enine boyuna düşünsünler onları olduğu gibi kabul etsinler. Çünkü safi duygulardan bahsedecek olursak duygular insanı yanıltmaz, bir şey hissediyorsak şayet onu hissetmemiz için gerekli ve yeterli sebebimiz var demektir. Bu ilk adımı attıktan sonra, tüm duyguların aşırılıklarını bertaraf etmek, tabiri caizse onları törpülemek mümkün olacaktır. Tıpkı can sıkıntısı gibi yetişkinler de kaygıdan ve diğer olumsuz olarak nitelendirdikleri duygulardan kaçmasınlar, onların işlevlerini görmesine izin versinler. Bu sırada kaygıyı tetikleyecek eylemlerden de kaçınmaları önemli tabi. Güvenilir olmayan kaynakları takip etmek bunların başında geliyor.
Her ne kadar çocuklarla birlikte 7/24evde zaman geçirmenin ne denli zor olduğunu bilsem de gün içerisinde 10-15 dakikalık süreler için bile olsa kendilerine zaman ayırıp, onlara keyif veren birşeyler yapsınlar hatta mümkünse hiç bir şey yapmadan zihinlerini dinlendirsinler.
“An” da nasıl kalacağız? Psikolojik bağışıklığımızı nasıl güçlendireceğiz?
Bunun için önce an’da kalmamız gerektiğini düşünüyor olmamız lazım. Fakat mevcut durumda takdir edersiniz ki insanlar şu anın kaosunu yaşamaktansa gelecek, daha umutlu ve mutlu günleri hayal etmeyi tercih edebilir. Bunun bir savunma yöntemi olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla anda kalmanın dayanılmaz olduğu durumlarda yani kriz anlarında an’da kalmayı, bunun için tüm kaynakları tüketmeyi önermiyorum. Onun da zamanı gelecektir, önceliğimiz rezilyans’ın da ana fikrinde olduğu gibi aldığımız darbeye direnmek değil onun ile önce eğilmek daha sonra yeniden kalkmak olmalı. Bu sırada psikolojik dayanıklılığımız doğal olarak güçlenecektir.
İletişim Kazalarında İlkyardım Atölyeleri düzenliyorsunuz. Bu süreç belki de ebeveynlerin en çok sorun yaşayabileceği dönem.
İletişim kazalarında ilk yardım fikri, çocuklar için ilk yardım eğitimi veren sevgili arkadaşım Deniz Karadeniz’in Öpünce Geçmeyen Uflar eğitimi ile oluştu. Zira şefkatli ve samimi bir iletişim fiziksel bir acının geçmesinde bile etkilidir esasen, bunu sanırım hiç bir ebeveyn yadsıyamaz.
Aynı şekilde çocuklarımız tıpkı fiziksel kazalarda olduğu gibi, özellikle akranları ya da büyükleriyle yaşadığı iletişim kazalarında da görünmez yaralar alıyorlar. Burada “kaza”dan kastım istenmeden meydana gelmiş olması. Bazen kimsenin niyeti karşıdakini kırmak değilken bir bakmışsınız ki ortamda tartışma ve hatta kavga çıkmış, sonunda taraflar küsmüş. Bu taraflardan biri bazı durumlarda ebeveynlerin kendi de olabiliyor. İşte bu gibi durumlarda ben ebeveynlere, çocuklarının psikolojik yaralarına müdahale edebilmeleri için gerekli bir kaç yöntem öğretiyorum ve böylece bu yaraların derin yaralara dönüşmeden kolaylıkla iyileşebilmeleri için gerekli araçları sağlamış oluyorum. Bu araçlar bazen gerçekten “hayat kurtarıcı” olabiliyor.
Sürekli evde olduğumuz bu süreçte ebeveynler iletişimle ilgili nelerde zorlanabilirler? Nelere dikkat etmeleri gerekir?
Bence ve hatta benim de en çok zorlandığım konu şu sıralar “sınır koymak”. Gün geçtikçe ebeveynler olarak sabrımız azalıyor ve sınır koymak ya da koyduğumuz sınırları tavizsiz uygulamak için gerekli gücü kendimizde bulamayabiliyoruz. Hele bir de ebeveynler evden çalışmaya çalışıyorlarsa bir yerden sonra çocuklar “ne istersen yap” moduna geçebiliyor. Bu biraz tehlikeli ama maalesef kaçınılmaz bir durum. Bu durumda kullanılabilecek araçlar var neyse ki. Bunların başında “hayır” geliyor 🙂 Z kuşağı ebeveynleri hayır demekten kaçınan ebeveynler, bugüne kadar hayır kelimesini kullanmaktan çekindikleri için bu dönemde kullanacakları hayır’lar çocuklar tarafından yanlış anlaşılabiliyor, onlara bu “hayır”lar çok sert gelebiliyor. Fakat iletişimde de “koruyucu şiddet”ten bahsetmemiz gerek. Biz ebeveynler olarak çocuğumuzun bugününün yanısıra geleceğini de korumak adına önlemler almakla sorumluyuz, bu bizim birincil görevimiz. Bu nedenle durumları kişiselleştirmeden, tutum ve çocuğu birbirinden ayırarak ve en önemlisi şefkati merkeze koyarak renksiz yumuşak ama net bir “hayır”ın pek çok sorunu çözeceğine inanıyor ve bunu kendi hayatımda da deneyimliyorum.
Şu günler bireysel krizlerimizle yüzleşme fırsatı, pek çok şeyi yeniden düşünme imkanı veriyor. Sizin öncelikleriniz ve farkındalıklarınız değişti mi?
Elbette. Ben Son 2 yıldır büyük krizler yaşadığım ve bu sebeple rezilyans konusunda çalışmalar yaptığım için bu duruma hazırlıklı yakalandım diyebilirim. Corona benim için adeta bir staj ortamı yarattı. Şimdi bilgilerimi deneyimleme fırsatı buluyorum.
Son 2 yılda yaşadığım sıkıntılar sebebiyle geliştirdiğim anlık plan yapabilme ve koordinasyon yeteneğinin çok faydasını gördüm. Bununla ilgili olarak buradan okuyuculara “Peynirimi Kim Kaptı” isimli kitabı öneriyorum. Benim için farkındalığı bu kitap açmıştı. Umuyorum bizi okuyanlar da farkındalık ve bu farkındalığa yönelik aksiyon almanın ne kadar kıymetli olduğunu görür ve dediğimiz gibi kendimizi tanıma imkanımızın doğduğu şu günlerde bu fırsatı en verimli şekilde değerlendirirler.