Çocuklarımızla Salgın Sürecini Yönetmek Ve Sosyal İzolasyona Adaptasyon – Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk

0
1647

Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk

Çocuk ve Aile Çalışmaları Laboratuvarı direktörü

Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi

Korto Psikoloji – Gelişim ve ebeveyn psikoloğu

@aysebilgeselcuk

Çocuklarımızla Salgın Sürecini Yönetmek Ve Sosyal İzolasyona Adaptasyon

Annebabalara her zamankinden fazla iş düştüğü günlerdeyiz. Çocuklar okula gidemiyor, sosyal izolasyondayız. Adaptasyon gerektiren bir süreçteyiz. Bu süreç çocuklara nasıl aktarılmalı?

Bir olay yaşanırken, savaş, deprem veya salgın gibi, çocuklar olayın hayatlarını ne kadar etkilediğine bakar. Eğer etkiliyor ise, hayatında değişikliklere sebep oluyor ise, daha fazla etkilenir, kaygılanabilir. Koronavirüs durumunda okulların, kursların, tiyatro, sinema gibi eğitim ve eğlence yerlerinin, hatta parkların kapanması ve bir karantina kararı yoksa da önlem olarak evde kalınmasının kuvvetle telkin edilmesi, çocukların günlük hayatlarını pek çok bakımdan ciddi şekilde değiştirdi. Bu bakımdan, koronavirüsün diğer tüm toplumsal travmalara kıyasla çocukların hayatını daha yakından etkilediğini söylemeliyiz. Peki bu durumda annebabalar nelere dikkat etmeliler?

Salgın her ne kadar hepimiz için bir bilinmezlik içeriyorsa da, bildiklerimiz de var. Koronavirüs

ile ilgili çocuklarımızı bilgilendirmemiz önemli.Bilgilendirmeyi yaparken çocuğun iki özelliğine özellikle dikkat etmeliyiz: Yaşına ve mizaç özelliklerine.

Bilgi verirken, çocukların yaşına uygun bir dille açıklama yapmak gerekir. Küçük çocuklara

açıklama yaparken hem içerik daha basit olmalı hem kullanılan dil daha açık ve anlaşılır olmalı.

Küçük çocukların esas olarak bilmeleri lazım olan, bir hastalık olduğu ve bu hastalıktan kendimizi korumamız için dikkat etmemiz gerekenler. Örneğin; ellerimizi bileklerimize kadar 20’ye kadar sayarak yıkamamız, ellerimizi her zamankinden daha sık yıkamamız, havluları paylaşmamamız, tokalaşmaktan ve öpüşmekten kaçınmamız, kalabalık yerlerden uzak durmamız gerektiği gibi.

Küçük çocuklara bu konularda bilgi vermek yetmez, bunları yaptıklarından emin olmak için

de daha yakından gözlemlenmeye, daha sıkça hatırlatma yapmaya ihtiyaç duyabilirler.

Annebabaların kendilerinin de bu konularda çocuklara örnek olmaları çok önemli.

Ve elbette her çocuğun farklı bir mizacı vardır. Mizaç, doğuştan getirdiğimiz genetik temelli özelliklerdir. Bebekler doğduklarında fiziksel olarak birbirlerinden nasıl farklılarsa, bazısı siyah saçlı, bazısı kumral, bazısı sarışın ise, mizaç özellikleri bakımından da birbirlerinden farklıdırlar.

Bazı çocuklar daha çekingendir, bazıları daha sosyal ve girişken. Bazısı daha tepkiseldir,

bazısı daha sakin. Bazı çocuklar daha korkuludur, bazısı daha korkusuz. Bazı çocuklarda

duyusal hassasiyet daha yüksektir; sesten, ışıktan, ısıdan, giysilerin kumaşlarından daha

fazla etkilenir rahatsız olurlar. Bazı çocuklar için bunlar hiç önemli değildir, farkına bile varmazlar. Bunlar çocuklarda gördüğümüz çok sayıdaki mizaç özelliklerinden sadece birkaçı. Ve bunların içerisinde koronavirüs salgınını çocukların nasıl yaşadığı ile en yakından ilişkili

olan korkulu mizaçtır. Bazı çocuklar hemen her şeyden daha çabuk ve daha fazla korkar, ve daha zor yatışırlar.Koronavirüsü çocuklara anlatırken mizaçlarının ne kadar korkulu olduklarını bilmek ve çocukların tepkilerine bakmak çok  yararlı olur.

Korkulu mizaca sahip çocukların verdikleri tepkiler farklı olabilir. Bazıları kaygı verici

bilgilerden kendilerini uzak tutmak isterler, bu bilgileri duymak dahi istemezler. Bir

anlamda kendilerini korkutucu bilgilere kapatırlar. Çocuklara koronavirüs konusunda

bilgi verirken annebabalar çocuğun nasıl tepki verdiğine dikkat etmeliler. Çocuk fazla detay duymak istemiyor ise, annebaba orada durmalı ve gerekli tedbirleri anlatmakla yetinmelidir.

Korkulu mizacı olan bazı çocuklarda ise belirsizliği azaltmak için çok soru sorma ihtiyacı

olduğunu görürüz. Çocuk daha çok bilgi edinerek kaygısı ile baş etmeye çalışır. Bu durumda annebabaların çocuğun sorularını cevaplamaları, sorunun cevabını bilmiyorlarsa geçiştirmemeleri önemlidir.

Çocuğun karşısına sansasyonel bilgi ve görüntülerin çıkmayacağından emin olunan,

bilimsel temelli bilgiler paylaşan web sitelerine beraber bakılabilir. Dünya Sağlık Örgütü’nün

web sitesi gibi. Veya annebaba önce kendisi güvenilir bir web sitesinden araştırma yapıp

cevabı bulabilir ve çocukla kısa bir süre içinde paylaşabilir. Çocuğu uzun süre cevapsız

bırakmamaya dikkat etmek gerekir.

Eğitime ara verilen dönem uzayıp, evde geçirilen zaman arttıkça çocukların sabırları azalabilir,kaygıları vb. soruları artabilir. Bunlara annebabanın sakince ve doğru cevap vermesi önemlidir.

Bir şekilde haber alabilmek için çocukların da olduğu ortamlarda TV sıklıkla açık kalıyor. Çocuklar da hayatlarındaki değişime ek olarak pek çok kaygı verici habere maruz kalıyor. Her çocuğun buna tepkisi farklı olacaktır. Ebeveynlere çocuklarının kaygılarını yönetebilmeleri için neler önerirsiniz?

Evde tv’nin sürekli açık olması, çocuğun korkuya sebep olacak içeriklere kontrolsüz şekilde maruz kalmasına sebep olabilir. Haberler yetişkinler içindir, küçük çocuklar için değil. Annebabanın televizyonda veya sosyal medyada sürekli koronavirüs haberi izliyor veya bununla ilgili konuşuyor olması, çocukların kaygısını arttırabilir. Salgın hastalıkların olduğu zamanlarda, annebabalar akraba ve arkadaşlarıyla sıklıkla haberleşebiliyorlar. Yetişkinlerin düşündüklerinin aksine, çocuklar pek konuşmayı fark eder, dikkatle dinler ve bu konuşmalardan etkilenirler. Çocukların yanında söylenenlere, telefon konuşmalarına annebabaların her zaman dikkat etmelerinde çok fayda vardır.

Annebabalar çocuklarının kaygılarını arttırıcı davranışlardan kaçınmalılar.  Ve var olan korku ve kaygılarını küçümseyici, alaycı tutum ve davranışlardan da kaçınmalılar.

Çocuklarda korku ve kaygı kendini bazen öfke şeklinde de ortaya koyar. Çocuklarda bu dönemde öfkeli tepkiler artabilir, özellikle evde kalma süresi uzadıkça kaygı yükselebilir. Yuvaya/okula gitmemek, evde kalmak bir süre sonra çocuk için eğlenceli olmaktan çıkabilir. Annebabaların bunun farkında olup sakin kalmaları önemli.

Çocuklarla duygular hakkında konuşmak sosyal ve duygusal gelişimlerini her zaman destekler. Ama özellikle böyle bir zamanda çocukla ne hissettiği hakkında konuşmak yararlı olur.

Annebabanın ilgili, kontrollü ve sakin olması çocukta güven hissini arttırır, kaygı ve öfkeyi yatıştırır. Bu dönemde herkesin daha fazla ihtiyaç duyduğu şey güven hissi. Çocuklar güven hissini en çok annebabalarıyla olan ilişkilerinde hissederler. Dış koşulları kontrol etmemiz bazen imkanlı olmasa da, kendimizi kontrol etmemiz ve ilişkilerimizin daha olumlu olmasını sağlamamız mümkün.

Ergenlerle ilişki her zaman için daha zordur. Çoğunu olumsuz haberlerden korumak da mümkün değil, kendi sosyal medya hesapları var, internetle ilişkileri küçük çocuklara göre daha bağımsız. Bu süreçte ergenlerle iletişim nasıl olmalı?

Herkesin iletişim ihtiyacı bu dönemde yüksek. Yaşamın koronavirüs salgını öncesinde olduğu gibi devam ettirememe herkes için sıkıntı verici.  Fiziksel izolasyon yalnızlık hissini arttırabiliyor. Küçük çocuklardan farklı olarak ergenler, sizin de söylediğiniz gibi, sosyal medyayı aktif kullanabiliyor. Telefon bu dönemde onların bağlantıda kalma ve iletişim ihtiyacını karşılamak için önemli bir araç. Bu sebeple salgın öncesi döneme göre telefonlarını daha sık kullanmak isteyebilirler. Buna izin vermek, bu gayet doğal ihtiyacı anlamak lazım. Bu elbette şu anlama gelmiyor; diledikleri kadar, sınırsızca kullansınlar. Elbetteki sınır koyulması lazım, ergenlere de. Özellikle uykularını etkilememesi için belli bir saatte, telefonla ilişkilerinin kesilmesi yararlı olur. Telefonun belli bir saatte annebabaya teslim edilmesi, uyku sırasında yatak odasında olmasına izin verilmemesi önemli. Öte taraftan ergenlerin maruz kaldıkları içerik de önemli. Telefonlarındaki sosyal ağlarda kaygı yaratıcı içeriğe maruz kalmalarına sebep olabilecek paylaşımlar olabilir. Gençle iletişimi açık tutmak bu dönemde bu bakımdan özellikle önemli.  Gördüğü, duyduğu, okuduğu şeylerin doğruluğu, varsa kaygısı, korkusu konusunda genç, annebaba ile konuşabiliyor olmalı.

Ebeveynlerin bu süreçte kaygılı olmaları çok normal. Ebeveynlere ve aslında tüm yetişkinlere kendi ruh sağlıklarını koruyabilmeleri adına neler önerirsiniz?

Koronavirüs salgını dönemi herkes için zorlayıcı. Annebabalar genellikle sandviç kuşağı dediğimiz kuşağı oluşturur. Hem çocuklarından sorumludurlar, hem annebabalarının yaşları ilerlemiş, sorumlulukları o bakımdan da artmıştır. Salgın sebebiyle işleri olumsuz etkilendiyse, bu, annebabalarda fazladan sıkınt yaratır. Evden çalışmaya devam etmeleri bekleniyorsa, çocukların evde olması, okula giden çocuklar için eğitimin evden devam ediyor olması işlerini katlar, bu artan görev çeşitliliği ve yükü annebabaların hem kaygısını hem yorgunluğunu azaltabilir. Annebabaların kendi psikolojik iyiliklerini korumaları bu dönemde önemli.  Bu uzun soluklu bir baş etme süreci, yüz metre koşusu değil, bir maraton. Sabırlı ve dayanıklı olmaları gerekiyor. Bu nasıl olacak? Bir yol olarak önceliklerini belirlemelerini öneririm. Pratik olmak, bazı alışkanlıkları değiştirmek, yemeği, çamaşırı, ütüyü basitleştirmek, zorunlu olmayan her şeyi ertelemek, zorunlu olanları önceliklerine göre yapmak, ertelememek. Stres ve kaygı yaratan kaynakları fark edip bunları sınırlamak. İyi gelen şeyleri fark edip bunları arttırmak. Üzücü müzik,edebiyat vb. içeriklerinden uzak durmak. Olağanüstü bir dönemden geçerken, her şeyin olağan şekilde hallolmasını bekleyemezsiniz. Annebaba, aklındaki işleri düşündüğü gibi yapamıyorsa kendisine karşı da anlayışlı olması gerekir. Psikolojik iyiliğimizi arttırdığını bildiğimiz bazı şeyler var; örneğin egzersiz, nefes çalışması. Alkol kısa vadede rahatlatıcı bir etki yapabilmekle birlikte uykunun kalitesini bozar, özkontrol becerisini bozar ve bağışıklığı da baskılar, bağışıklığı düşürür. Bu dönemde alkolden uzak durulmasını da önereceğim, çünkü uykunun kalitesinin düşmesi tüm gün ayakta olması gereken annebabanın işini zorlaştırabilir.

Özellikle çalışan aileler ilk defa birbirine bu kadar maruz kalıyor. Sürecin yarattığı gerilimin yanı sıra, bu dışarıyla olan kısıtlı sosyalleşme aile içi iletişim krizleri de doğurabilir. Ebeveynler, çocukları ve birbirleriyle kriz zamanlarında nasıl ilişki kurmalılar?

İnsanlar ilişki içinde, ilişki sırasında hastalanır, ilişki içinde iyileşir. Evet, iletişim krizleri bu dönemde artabilir veya bu dönem yakınlaşmamıza yol açabilir, zemin hazırlayabilir. Yakınlaşma, fiziksel olarak yakın olma, aynı evde, aynı odada zaman geçirmek anlamına gelmiyor. Yakınlık, iç dünyayı paylaşmakla mümkün olur. Bu içinde bulunduğumuz zaman öyle bir zaman, iç dünyamızı birbirimize açmamız, birbirimizle paylaşmamız gereken bir zaman. Bu, birbirimize saygı duymayı, farklılıklarımızı kabul etmeyi de gerektiren bir zaman. İç dünyamızı karşımızdakine açarken yargılanmayacağımızı, küçümsenmeyeceğimizi bilmek isteriz. Bu korkudur zaten insanların iç dünyalarını birbirlerine açmalarına engel olan. Aynı en başta çocuklar için söylediğim gibi, nasıl çocukların mizaç özellikleri onların aynı olayı, koronavirüs salgınını farklı algılamalarına ve farklı tepki vermelerine sebep oluyor, yetişkinler için de benzer bir durum söz konusu. Yetişkinler de farklı mizaçlara, farklı kişiliklere sahipler. Aynı durum hepsinde aynı korkuyu, aynı kaygıyı yaratmaz. Çatışmanın sebeplerinden biri farklılıkları kabul edememek ve kendi doğrusunu diğerine kabul ettirmeye çalışmaktır. Buna dikkat etmemiz gereken bir zamandayız. Hepimizin genetik yapısı farklı, yetişme ortamları farklı, geçmişlerimiz farklı. Bazılarımız daha korkulu olabilir, virüs salgınının yarattığı kaygı ile baş etmekte güçlük çekebilir. Tüm bu farkındalığa rağmen, anlayış göstermekte zorluk çektiğimiz bir durum varsa en iyi çözüm uzaklaşmak ve çatışmadan kaçınmaktır. Ama yine tekrarlamalıyım, anlayışın, sosyal ve duygusal desteğin ve diğergamlığın daha da önem kazandığı bir dönemdeyiz. Anne ve babanın birbirlerine destek olması ve ev içinde artan sorumlulukları paylaşması da önemli. Bu şayet uzun soluklu, sabır, dayanıklılık, anlayış ve şefkat gerektiren bir dönemse, birbirimizin üstünden yük almaya, birbirimizi rahatlatmaya çalışmamız gerekiyor. Herkesin dayanıklılığı da aynı derecede yüksek değildir; bunu da fark etmeliyiz. Zorlandığımız halde saygı ve sevgi ile ilişki kurmaya gayret etmemiz, umudu korumamız gereken bir dönem.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz